banner2
Öne Çıkanlar Urfa Balıklıgöl haber Sanlıurfa Nicolò Zaniolo

Türk Kimdir? Kendisini nasıl tanımlar?

Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu kimlik sorununun aşılabilmesi, Türklük kavramının açıklanabilmesiyle mümkün.

Soner Çağaptay, 1920'lerden sonra gelişen Türk milliyetçiliğine azınlıklar açısından özgün bir yaklaşım getiriyor. Çağaptay'a göre Türklüğü tayin eden önemli unsurlardan birisi 'laik Müslümanlık', yani Müslüman olanları Türk kabul ederken 'ibadet etme' koşulu aranmaması. Çağaptay'la,  kitabı hakkında söyleştik.

> Çok incelikli bir araştırmaya dayanan kitabınızda Türk milliyetçiliğini iki ayrı dönemde ele alarak irdeliyorsunuz. İlk dönem Osmanlı'nın son çağını kapsıyor ve toplumsal, özellikle de demografik göstergeler açısından Kemalizmin nasıl bir miras devraldığını belirtiyorsunuz. Fakat kitabı özellikle ilginç ve içinde yer aldığı literatürde olağanüstü özgün hale getiren 1920'lerden başlayarak gelişen, sizin de irdelediğiniz dönem. Bu dönemi daha çok gayri Müslimler ve azınlıklar açısından ele alıyorsunuz. Söz konusu dönemin en önemli dinamiği olarak da sekülarizmin gelişimini gösteriyorsunuz. Bu bağlamı biraz açar mısınız?

> Türk milli kimliğinin tanımında iki öğe var: Osmanlı mirası ve Atatürk reformları. Osmanlı'da Müslüman, Rum Ortodoks, Yahudi ve Ermeni olmak üzere dört milletli kompartımanlarda yüzyıllarca yasayan insanların asli kimliği, sonunda millet kimlikleri oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer kurumları gibi millet sistemi de temelde kabaca Tuna ve Fırat nehirleri arasındaki bir bölgede yani Anadolu'da, Balkanlar'da, Karadeniz'in etrafında ve de Suriye'de kök saldı ve kendini buralarda daha çok benimsettirdi. Böylece imparatorluk içindeki Türkler ve Tuna-Fırat havzasındaki Arnavutlar, Giritliler, Boşnaklar, Tatarlar, Abazalar, Gürcüler ve Çerkezler gibi Müslüman unsurlar kendilerini bir bütünün parçası olarak gördüler. Türklerin Müslüman milleti içinde çoğunluk ve İmparatorluğun kurucu unsuru olmaları nedeniyle Anadolu ve Trakya'daki Osmanlı Müslümanları kendilerini Türk addetmeye başladılar.

Atatürk dönemi reformları laiklik gibi çok önemli bir siyasi değeri kazandırdı Türkiye'ye. Peki Atatürk milliyetçiliği Türk milli kimliğine etnik bir içerik kazandırdı mı? Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerindeki araştırmalarım bunun böyle olmadığını gösteriyor. Devlet-vatandaş ilişkisini incelediğimize şunu görüyoruz: etnik tınıları olsa da Atatürk milliyetçiliği kapsayıcı bir kimlik. Yani Anadolu'daki bütün Müslümanları Türk milleti çatısının altında görüyor. 1923-1938 arasında Türkiye'ye 800 bini aşkın göçmen geliyor. Bunların bir kısmının Arnavut, Boşnak, Roman, Pomak, Torbes (Makedon Müslüman'ı) Citak (Sırp Müslüman'ı), Ulah ve Yunanca konuşan Müslüman olduğu açık. Ama bunların Türkiye'ye kabulünde kesinlikle bir etnik filtre yok. Yani Cumhuriyet, Osmanlı Müslümanlarına özellikle (imparatorluğun kalbini ve beynini teşkil eden) Balkanlar'dan geldikleri sürece "gel ne olursan gel diyor".

Türk kimliği ve Türklük meselesi son yılların temel tartışma konularından biri iken Kürt kimliğinin gündemdeki yeriyle birlikte ve gayri müslimlerin durumu ve haklarının da bu çerçevesinde tartışılmazıyla konu daha bir önem kazanmış durumda. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana sadece etnik köken olarak Türk olanların değil Kürtler Ermeniler Çerkezler Boşnaklar gibi pek çok etnik grubun Türk olarak tanımlanması ve Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı herkesin Türk olarak kabul edilmesi bugün yaşanan pek çok sorunun tartışma odağını oluşturuyor. En yoğun olarak Kürt kimliği konusunda kendini göstermektedir.



Soner Çağaptay kitabında Türk milliyetçiliğinin bir analizini yaparak 20. yüzyılın başından günümüze kadar geçen süreçte Türk kimliğinin içeriğini oluşturan olguları değerlendiriyor. Yazara göre Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu kimlik sorununun aşılabilmesi Türklük kavramının muhtevasının açıklanabilmesiyle gerçekleşecek ve bu da Türk kimliğinin nasıl şekillendirildiğinin incelenmesiyle mümkün olacak. YAZAR HAKKINDA Soner Çağaptay: Türk milliyetçiliği üzerine yaptığı doktorasını Yale Üniversitesi'nde 2003 yılında tamamladı.



Yale Üniversitesi'nde 2003'te verdiği Türk tarihi dersi üniversite tarafından bu konu üzerinde son otuz yılda verilen ilk ders olma özelliği taşıyor. Şu anda Georgetown Üniversitesi'nin Dış Politika Okulu'nda (School of Foreign Service) misafir profesör olarak ders veriyor. Aynı zamanda Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü'nde kıdemli uzman ve Türkiye Araştırmaları Programı'nın direktörü.

> Peki, Atatürk milliyetçiliğinin hiç mi etkisi olmadı Türk milli kimliğinin oluşumuna? Her şeyi Osmanlı mirası mı belirledi?

> Tam olarak öyle değil. Laikleşme süreci Türk milli kimliğinin kabuğunu da laikleştirdi. İlk Türk Tarih Kongresi'nin yapıldığı 1933 yılına kadar Bakanlar Kurulunun Balkanlar'dan gelen Müslümanlara vatandaşlık vermek için imzaladığı kararnamelerde göçmenlere ‘Müslüman' deniyor, sonra Türkler en son da ‘Yugoslavya, Romanya ve Bulgaristan'dan gelen şahıslar' oluyor. Sonuç olarak ve ‘Türk kimdir?' sorusunun cevabını vermek için Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet'in sentezini aldığımızda şunu söylemek mümkün: Türkiye'de bulunan kadim Müslüman milleti üyeleri Türk. Başka bir deyişle, Bayram'da baklava yiyen herkes Türktür.



> 1920 ve 30'larda, kitabınızda ayrıntılı olarak, arşiv belgelerine dayanarak ve resmi verileri kullanarak gösterdiğiniz üzere iskân kanunları ve hareketleri özellikle azınlıkların ‘Türkleştirilmesinde' en etkili yöntem. Kürtler, Ermeniler, Yahudiler bu harekete çeşitli düzeylerde muhatap oluyor. Söz konusu durumun sonuçlarını açar mısınız?

> İskân politikaları kitabımda oldukça hacimli bir bölüm oluşturuyor. Bu meselede de Cumhuriyet'in işi ile sözünün bir olmadığını görüyoruz. Örneğin 1934 İskân Kanunu Türkiye'yi üç bölgeye bölüyor. Birinci bölge "Türk kültürüne ait olanlara" açık olan bölge. Buradaki "Türk kültürü" lafı Türkçe bilmek ve Müslüman kimliği taşımak (ama Müslümanlığın ibadetlerini yerine getirmek değil) olarak algılanabilir. İkinci bölge "Türk kültürüne ait olması amaçlananlara" açık olan bölge. Yani Türkçe öğrenmesi istenen Kürtlere açık bölge. Üçüncü bölge sınır boyları ve bataklık civarları gibi iskâna yasak bölge. Simdi söylemde bu İkinci Bölge'nin tahayülü zorla asimilasyona yönelik bir adım gibi. Ama gerçekte durum nasıl? Tahayyül teşkile dönüşmüyor. 1923-1938 arası 1934 İskân Kanunu'na ve diğer kanunlara istinaden zorla iskân ettirilen Kürt sayısı dört bin küsur. Yani o dönemde 13 milyon civarında olan Türkiye nüfusunun, yüzde 8'ini oluşturan Kürtlerin çok ama çok küçük bir kesimi.  Ama şunu da söylemek mümkün, Kürtler konusunda kafalar karışık, bir yandan Müslüman olmaları sebebiyle Kürtlerin Türklük şemsiyesi altında telakki edilmeleri mümkün. Ama diğer yandan Kürtler Osmanlı İmparatorluğu'nun kadim Müslüman milletinin asli unsurları arasında yer almamış oldukları için, Türklük şemsiyesi altında yer almaları en zor Müslüman grup. Bugün Türkiye'nin Batı bölgelerinde yaşayan, Türkçe konuşan diğer Müslüman gruplarla karışık evlilik yapan milyonlarca Kurt'un varlığına baktığımızda Cumhuriyet'in bu konuda yine de başarılı olduğunu söylemek mümkün. Ama bu grupların dışında kalan Kürtlerin varlığı da bu başarının yüzde 100 olmadığını gösteriyor.



> Kitabın ortaya koyduğuna göre Türklüğü tayin eden unsurlardan birisi ‘laik Müslümanlık' ve Kürtler bu anlayıştan doğrudan etkilenen bir grup. Aynı şekilde etno-dinsel temel de Hıristiyanların (Rumların) dışlanmasında ve asimile edilmesinde öne çıkıyor. Geriye kalan en önemli grup olan Yahudilere karşı Türk milliyetçiliğinin daha belirsiz bir tutum takındığını yazıyorsunuz. Bu sorunu bugünkü tartışmalar ışığında nasıl değerlendiriyorsunuz?

> Cumhuriyet'in vatandaşlık anlayışı kadim Müslüman milletinin Türk olarak algılanması olduğu için, Rum Ortodoks ve Ermeni milleti üyelerinin Türk olarak algılanmasını zorlaştırıyor. Unutmayalım ki Kurtuluş Savaşı Doğu Cephesi'nde Ermenistan, Batı Cephesi'nde ise Yunanistan'a karşı kazanıldı ve bu grupların Türklere ve Müslümanlara karşı zulüm yapmış olması, bu dışlayıcı tavrın oluşmasına zemin hazırlıyor.

Yahudiler ise iki arada. Türkiye'ye karşı savaşmış değiller. Ama kadim Müslüman milletinin mensubu da değiller. Cumhuriyet, Yahudilerin Türklüğe geçişini arzu ediyor. 1930'lardaki "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyasının temel hedefi Yahudiler. Müslüman olmasalar da Türkçe konuşmaları sebebiyle Yahudilerin Türk addedilmeleri fikri var. Bu fikir çoklukla başarılı oluyor. 1930'lara kadar hemen hemen yüzde 100'u Yahudi İspanyolcası ya da Fransızca konuşan Yahudilerin bugün yüzde 100'ü Türkçe konuşuyor. Bugün Türkiye'de yükselen anti-Semitizmin gerek Osmanlı mirasına ve hatırasına, gerek Cumhuriyet'in vatandaşlık ve milliyetçilik anlayışına ters düştüğü kesin. Bu anti-Semitik anlayış ne Türk ne de Osmanlı.



> Bugün Türkiye'de ilginç bir sosyo-politik düzen var. Bir yandan İslam tonlamasına sahip bir parti iş başında. Diğer yanda yükselen bir etno-milliyetçi hareket var. Hem İslami tonlamanın siyasal iktidara taşınmasını hem de etno-milliyetçi yaklaşımın gelişimini ve İslami iktidar tarafından içselleştirilmesini nasıl görüyorsunuz?

> 1930'lu yıllarda tanımlanan, ibadet değil de kimlik bazında Müslümanlık üstünde yükselen ve Türkçe konuşma ile nihayetlenen bir Türklük tanımı var. AKP ibadet vurgulu bir parti olduğu için Cumhuriyet'in bu Türklük tanımı ile sürekli bir gerginlik içinde. AKP İslamiyet'e sadece kimlik olarak değil de, ‘doğru ibadet' yani ortopraksi açısından vurgu yapıyor. Partinin tanımladığı spesifik ‘İslami pratikler' bütününün (alkolden imtina, ibadet ettiğini gösterme, faizden kaçma, kadınların örtünmesi, eğitim alsalar bile kadınların genelde çalışmaması) doğru İslamiyet olduğu ve bunun Türk kimliği içinde yerinin olduğu vurgusu var. Bu açılardan partinin Osmanlı mirası ve Cumhuriyet'in harmanından ortaya çıkan Türklük tanımını içselleştirmediğini söyleyebiliriz. Ayrıca AKP zaman zaman popüler kabul gören Türklük fikrine ters düşen adımlar atıyor. Bunu en son olarak AKP'nin ‘Kürt Açılımı'nda gördük. İfade biçimine baktığımızda, AKP'nin Türkiye'yi sanki bir Türk çoğunluk ve Kürt azınlıktan oluşmuş gibi tasavvur ettiğini görüyoruz. Bu Türklüğün popüler kabul gören tanımıyla zıt. Açılım bundan dolayı yürümedi ve yürümeyecek.



> Türkiye'nin milliyetçilik üstüne kurulu modernleşmesinin yeni sakıncalar üretmesi hangi koşullarda aşılabilir? Hrant Dink'in öldürüldüğü bir dönemde bu koşullar gerçeklenebilir mi?

> Bence Türk milli kimliğinin gayri-Müslim yurttaşlar açısından kapsayıcı hale gelmesi 21. yüzyılın Kemalist projesi olabilir. Türkiye'de gayri Müslimlerin şu anda nüfusun binde birini teşkil etmesi sebebiyle bu ciddi bir sorun olarak görünmeyebilir. Ama Cumhuriyet açısından önemli bu. Cumhuriyet'in temel iddiası olan vatandaşlık ülküsünün son istasyonu olacaktır bu kapsayıcılık.

(Hasan Bülent Kahraman'ın röportajı / Radikal kitap)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.