banner2
Öne Çıkanlar Sanlıurfa Urfa URFASPOR Diyarbakır Faruk Çelik

Şanlıurfa'daki ilk 'Reçete evi' bakın kaç yılında açılmış

 

Mehmet Zeki Anlağan, Kahyazadeler’den Bağdatlı Kadı Mehmet Emin Bey’in oğludur.Üçüncü evliliğini Kerkük Türkmenlerinden Münevver Hanım’la yapan Mehmet Emin Bey’in bu hanımdan İbrahim Ethem (1875-1943),ve Makbule (1907-1984) adlarında üç çocuğu olmuştur.Mehmet Emin Bey ünlü bir alim olduğundan, 1869-1876 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında hazırlanarak kabul edilen, İslam dünyasının ilk ve en önemli Medeni kanunu Mecelle’yi (Mecelle-i Ahkam-i Adliye) hazırlayan heyet içerisinde yer almıştır. Ayrıca bugünkü Danıştay’ın karşılığı olan Devlet Şurası üyeliğinde bulunmuştur. Bağdat’ta uzun süre görev yapan Mehmet Emin Bey çocuklarının eğitimine önem vermiş,onların Arapça, Farsça ve Fransızca öğretmenlerin büyük oğlu İbrahim Ethem’in tıp Mehmet Zeki’nin ise eczacılık eğitimi yapmasını sağlamıştır.

Soyadı kanunu çıkmadan önce Nec’ül Zeki lakabıyla anılan aile,1934 yılında soyadı kanununun çıkması ile “Zeki “nin Türkçe karşılığı olan Anlağan soyadını almıştır. Dr.İbrahim Ethem tarafından seçilen bu soyadı, Mehmet Zeki tarafından seçilen bu soyadı,Mehmet Zeki tarafından da uygun görülmüştür.Mehmet Emin Bey’in Bağdat’taki kardeşi ise Özanlağan soyadını almıştır.Ailenin halen Bağdat’ta akrabaları bulunmaktadır.

Eczacı Mehmet Zeki Bey, 1890 yılında İstanbul Aksaray Soğanağa’da doğdu.Çocukluk yıllarında babasının Bağdat’taki görevi sırasında Arapça ve Farsçayı, daha sonra Fransızcayı öğrendi. Aile İstanbul’a döndüğünde Eczacılık okulunu bitirdi.Arapça,Farsça’ya iyi derecede vakıf olduğu için ittihat ve Terraki Cemiyeti bünyesinde Enver Paşa’ya bağlı olarak kurulan “Teşkilat-ı Mahsusa” çalıştı.Birinci Dünya Savaşı’nda bu örgüte bağlı olarak Irak’taki seyyar hastanesinde görev yaptı ve İngilizlere ve olanların Türklere karşı kışkırttıkları Arap aşiretiyle savaştı. Çanakkale Zafer’inden sonra Türk ordusunun kazandığı en büyük zafer olan ve Irak’ta Kut yarımadasında İngilizlere karşı kazanılan Kut’ül Amere savaşında sıhhiyeci olarak yaralı bir askerin bacağını kesmek zorunda kaldı.1916 yılındaki bu savaşta 40 bin atlısıyla Türk ordusunun yanında yer alan ve İngilizlere ağır darbeler indirerek Türklerin rahat bir şekilde geri çekilmesini sağlayan Irak Şeyhler Şeyhi Uceymi Sadun Paşa ile tanıştı.(Uceymi Paşa sonraki yıllarda Urfa’ya gelecek ve dostlukları burada da devam edecektir.İlhan Selçuk’un kaleme aldığı “Yüzbaşı Selahattin’in Romanı’nda sözünü ettiği eczacı, Zeki Bey’dir.Yüzbaşı Selahattin,bugünkü karşılığı Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) olan Milli Amele Hizmet (MAH) teşkilatı adına istihbarat çalışmaları yaparken bir ay Suriye’de, bir ay Urfa’da hudut sorunları ve diğer konularla ilgili toplantılar yapar ve Urfa’ya geldiğinde eski bir Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olan Zeki Bey ile görüşürmüş.O sıralar devletin ödeneği yeterli olmadığı için Urfa’daki toplantıların giderlerini Zeki Bey karşılamış (Zeki Bey bu bilgileri oğlu Çetin Bey’e anlatmıştır)

Mehmet Zeki Bey savaş sonrası 1918 yılında üzerinde bir ceket ve elinde Eczacılık diploması ile Urfa’ya geldi. Urfa 1919 yılının 24 Mart günü İngilizler tarafından işgal edilmiş, İngilizler 30 Ekim 1919 günü şehri Fransızlara bırakmışlardı.Zeki Bey Irak Savaşının ardından Urfa’da işgal günlerini ve 11 Nisanda Urfa halkının Fransızlara karşı kazandığı zaferi yaşadı. Urfa’da dostlar edinen Zeki Bey, o dostlarının “Zeki Bey gitme, burada kal, bize eczane aç” isteklerini Urfa’da kalmaya karar verdi.Annesi kalmaya karar verdi.Annesi Münevver Hanım’ı İstanbul’dan Urfa’ya çağırdı.(Urfa’da vefat eden Münevver Hanım’ın mezarı Yusuf Paşa Camii haziresindedir.)

Bugünkü Yıldız Meydanı yerinde buluna Eski Paşa Hamamı’nın kuzeydoğu köşesindeki Hacı Ahmet Parmaksız’ın evini kiraladı. Hemen evin bir tarafını fayaslarla kaplatarak Urfa kırlarından topladığı şifalı otlarla ilaç yapmaya ve çevresindeki insanları tedavi etmeye başladı Zeki Bey, ev sahibi ve çevresi tarafından çok seviliyordu.

Dostlarından Yemen Askeri Mustafa Ağa’nın (Mustafa Saraç) teşvikiyle 1919 yılında Kara Meydan’da, Saraç Salih Efendi evinin karşısındaki “Kako Ömer”in (Ömer Oğuz) dükkanı yanına Şifa Eczanesi’ni açtı. O sıralar kapısına asılı ince ince kamış çubuk ve mavi boncuk dizilerinden oluşan siniklikten dolayı bu eczane halk arasında “Boncuklu Eczane” adıyla ünlendi.

Zeki Bey 1927 yılında eczacılığı ile birlikte, Urfa’daki Mekteb-i Sanayi’de (Bu günkü Endüstri Meslek Lisesi )”Ulum-u Tabiiye Muallimi” Tabiat Bilimleri Öğretmeni) görevini de yapıyordu.

O yıllarda ilaç sektörü ileri bir düzeyde olmadığı için, birçok ilaç eczacılar tarafından imal ediliyordu.Paraya pula düşkün olmayan Zeki Bey, bu ilaçları dükkanının arkasındaki” Reçete Evi” olarak adlandırıldığı laboratuarında imal ediyor,çoğu kez yoksul halka parasız dağıtıyordu.Şark çıbanın yaygın olduğu 1940 yıllarda yaptığı ilaçlarla çok kişiyi tedavi etmiştir.O yıllarda evlatlık edinmişti.İzmir’de oturan Yüksel’in babası eşini vurmuş ve cezaevine girmişti.Zeki Bey’in o sırada İzmir’de bulunan kayınbiraderi annesiz kalan bu küçük kızı Urfa’ya getirerek Zeki beylere evlatlık vermişti.O sırada Urfa’da yaygın olan şark çıbanı Yüksel’in yüzünde de çıkmış, Zeki Bey’in hazırladığı ilaçlarla yarayı tedavi etmiş, ancak o güzel kızın yüzünde çirkin izler kalmıştı."

Orhan Barlas anlattı/ Foto: Burhan Akar

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.