banner2

Hiç kuşkusuz iş stresi, insanların insana vermiş oldukları eza, cefa ve sıkıntılar toplanıp kocaman sorunlar yumağı haline gelmektedir. Altından kalkamayınca da psikolojik ve ruhsal olarak asabiyet oluşmaktadır. Kafası şişen kişi ise evde kafa dinlemek ister, lakin bu sefer aile bireylerinin babaya anlatmak istedikleri sorun ve sıkıntıları anlatılmak istenir. Bu sorunlar önemli ölçüde maddi olduğundan dolayı eğer babanın maaşı iyi ise ver kurtul ile olayı savuşturur. Ancak babanın maaşı yetersiz, asgari ücret ise durum vahimdir ve ister istemez aile bireyleri arasında soğukluk ve ailevi huzursuzluğun oluşmasına sebebiyet verir. Bu hal babanın yüreğinde derin yaralar açar ama çaresizdir. Bir de babanın işsiz olduğunu düşünürsek durum daha da kötüdür…

Çocuklarının gönüllerini hoş tutamadığı için baba yüreğindeki acılarla baş başa kalmıştır. Anne ise her iki tarafı teselli etmekle beraber üzgünlüğünü gizlemeye çalışır. Lakin çocukların ihtiyacı karşılanamadığı için babaya karşı saygısızlık, sevgisizlik başlar. Baba ise tüm dertlerini içine atarak gizler. Gündüz işte çektiklerini unutur. Uykusu kaçar sabahlara kadar uyuyamaz. Sabahleyin bütün bu yükün ve uykusuzluğun da yorgunluğuyla tekrar iş yoluna koyulur. İşyerine gelince akşamdan aileden kalan mahcubiyet ve babalık görevini yapamama ezikliği ile günlük iş yoğunluğuyla yine meydan savaşına başlar. Hele hele söz konusu kişi sorumlu ise ve ticaretle, insanlarla uğraşıyorsa yük daha da ağırdır ve başını kaşıyamayacak durumdadır.  Hal böyleyken kişide gerek fiziksel gerekse ruhsal çöküntü başlar. Kişinin hayata bakış açısı değişir hayattan zevk almaz dünya’ya adeta küser ve verimliliği düşer…   

Daha derinlere inersek: Yoğunluk, yaşadığımız zamanın olmazsa olmazlarındandır. Yorgunluk ise bu durumun doğal bir sonucudur. Yine bu durumun bizi yakından ilgilendiren kısmında ise, ‘yoğun, asabi babalar / üzgün, yorgun anneler' baş aktör rolündeler. Bazen de bu her iki durumun aynı ölçüde ebeveynler üzerinde tezahür ettiğine tanıklık edebiliyoruz. ‘Başını kaşıyamayacak kadar yoğunluk veya ciddi anlamda fiziksel /ruhsal yorgunluk baş göstermiştir… Ebeveynlerde durum böyleyken, hayat durmuyor, tüm hızıyla devam ediyor. Acısıyla, tatlısıyla yaşanıyor yaşanması gerekenler.

Tüm bu koşuşturmacalar sürüp giderken, göz ardı edilmemesi gereken önemli bir hakikat var! Çocuklarımız; Rabbimizin (c.c) emanetleri, göz aydınlığımız, bebeklik/ilk çocukluk/ son çocukluk/ ergenlik/ gençlik gibi, evreleri geçiriyorlar dur durak bilmeden. Hayatın basit veya karmaşık meşguliyetleri, evlatlarımız ve bizler arasında aşılmaz duvarlar örebiliyor maalesef. Oysa evlat terbiyesi; bizim zindeliğimizi veya müsait zamanımızı beklemez bunu kabul etmek zorundayız. Çocuklarımızın, gerek düşüncelerine gerek hislerine dair, hakkıyla dolduramadığımız boşlukları muhakkak birileri dolduracaktır. Hayat boşluk kabul etmez etmiyor…

Yaşanması gereken ancak ertelenen güzellikler, verilmesi gereken ancak zamanında verilmeyen erdemler, ilerde telafisi mümkün olmayan zarar, ziyan hatta hüsran dolu sonuçlara neden olabilir. Geçirdiğimiz her günü yavrularımızla geçirdiğimiz son gün, ettiğimiz her nasihat yavrularımıza yapacağımız son nasihat gibi görüp, ‘fani' olan bir hayatı ‘baki' kılma çabasına son vermeliyiz. Zira yoğunluklarımız ve yorgunluklarımızın enkazları altında kalan yavrularımızın ellerini tutmak, yüreklerinde irfan kandilini yakmak biz babalar ve annelerin asli vazifesidir.

Önümüzde Allah Resulü (s.a.v) gibi muazzam yol gösterici bir rehber ve uygulamaları varken, mazeret üretmek samimiyetsizlikten başka bir şey değildir. İbni Abbas ile binek üzerindeki yolculuğunu akaid dersine, Enes b. Malik ile günlük konuşmalarını ahlâk dersine çeviren, küçük çocuklarla yemek yerken bir taraftan adabı muaşeret dersi veren Hz. Peygamber (s.a.v)'den alacağımız çok dersler olduğu kuşkusuzdur. Televizyon başlarında, telefon ve tabletlerle heba olan, sokak kültürünün bayağılaştırıp, ahlak ve edepten uzaklaştırdığı yavrularımızı çekip almak boynumuzun borcudur.

Bu nedenle yavrularımız önceliklerimiz arasında ilk sırayı almalıdır. Kendi ehline hayrı olmayanın insanlığa ne ölçüde hayrı olabilir ki? Uygun bir zaman, elverişli bir mekân, müsait bir bünyeye endekslenen ebeveynlerin evlat terbiyesi nakıs (eski kusurlu) kalmaya mahkûmdur. Çünkü ne yoğunluk bitecek nede yorgunluk. Durum bu kadar vahim ve tehlike çanları çalıyorken zaman kaybetmeden yavrularımıza el atmalı programlı ve kaliteli zaman geçirmeye özen göstermek öncelikli vazifelerimizdendir. Allah muhafaza aksi durumda onları madde bağımlılığı tehlikesinden kurtaramayız. Rabbimiz (c.c) göz aydınlığı, gönül süruru ve alın akı bir nesil yetiştirmeyi nasip etsin… Gayret, azim, kavli ve fiili dua bizden, hidayet Rabbimizdendir… Selamla kalın selamette kalın.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.