banner2
Öne Çıkanlar Urfa Urfa Balıklıgöl ABD MHP Haliliye

Okyanus ötesinde derin operasyon

ABD’de Neo-Conlara yakınlığıyla bilinen Wall Street Journal Gazetesi, (Metnin bundan sonraki bölümlerinde kısaca WSJ olarak anılacaktır) bugün, örneğine şimdiye kadar hiç rastlanmamış bir makale yayınlandı. Makale, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgiliydi.

Türkiye’nin Ortadoğu politikaları, MİT ve Fidan hakkında kapsamlı değerlendirmelerin yer aldığı makalenin detaylarına geçmeden önce, en sonda söylenmesi gereken şeyi, en başta söyleyelim:

Sadece MİT’in kurulduğu 1965 yılından bu yana değil, MAH ve hatta ondan öncekiler de dâhil Türk istihbaratının hiçbir kurumunun patronu hakkında bir yabancı basın organında bu derece kapsamlı bir makale yayınlanmadı. Fidan için, daha önceki haber ve makaleler de göz önüne alınırsa Cumhuriyet tarihi boyunca yabancı basında adı en sık geçmiş MİT Müsteşarı denilebilir. Bir başka deyişle Fidan, ülke tarihinin en meşhur istihbarat patronu. Bunun anlamı şu: Rakip, yarı müttefik veya müttefik ülkeler tarafından MİT’in ve Müsteşarı’nın dikkatle izlenmeye başlanmış olması, Türkiye’nin Ortadoğu’da siyasal inisiyatifinin arttığını, eksiğiyle-fazlasıyla bölgesel istihbarat potansiyelinin yükseldiğini ve gücünün fazlalaştığını gösteriyor. Dolayısıyla, WSJ’de yahut başka bir yabancı basın organında Türk istihbaratının patronunu yerden yere vuran bir makale yayınlansa bile bunda endişe edecek bir şey yok. Kaldı ki WSJ’nin makalesi öyle bir makale değil. Washington’ın, Fidan’ın istihbari politikalarından kaygı duyduğu belirtilse de metnin bütününe Müsteşar’ın hakkını teslim eden bir üslup sinmiş.

Fidan’ın, içeride ve dışarıda eleştiri konusu olması da doğal. O bilindik klişe deyimle söylersek meyve veren ağaç taşlanır. İş yapan hata da yapabilir. MİT, geçmişte pek aktif olmadığı halde çok hata yapıyordu. Şimdi çözüm sürecinden Suriye meselesine kadar pek çok konuda inisiyatif alan bir kurum olarak sıfır hatayla çalışması eşyanın doğasına aykırı olurdu. Ama bu, yabancı ülkelerin bilefarkında olduğu bir gerçeği artık bizim de kendi içimizde kabullenmemiz gerektiğini gösteriyor: Ülkenizin içinde ve bölgenizde sorun varsa bununla ilk ilgilenecek kurum, tehlikeleri zamanında algılayıp buna göre strateji belirlemekle yükümlü olan istihbarat teşkilatıdır.

WSJ’nin makalesinde belirtildiği gibi İran ve Suudi Arabistan’ın istihbarat teşkilatlarının patronları Suriye konusunda inisiyatif alırken Türkiye’nin almaması beklenemez. Türkiye elbette Suriye konusunda politik ve istihbari anlamda inisiyatif aldı. Gelgelelim WSJ makalesinde ve yabancı basında sık sık iddia edildiği gibi Selefi gruplara, diğer tüm muhalif unsurları görmezden gelerek destek verme politikası izlemiyor. Bunun MİT’i ve Türkiye’yi itibarsızlaştırmak için yürütülen bir dezenformasyon faaliyeti olduğunu söyleyelim. Neo-Conlara yakınlığı ile bilinen WSJ, ABD’de Selefilik ve El Kaide ile ilgili duyarlılığı harekete geçirmek ve Türkiye’nin köşeye sıkıştırılmasını sağlamak için bu tür dezenformasyonlara başvuruyor.

ABD'Lİ İSTİHBARATÇILARIN GÖZÜYLE FİDAN

Bu genel değerlendirmeden sonra içeriğinde yer alan kimi cümleleri alıntılayarak makaleyi daha yakından inceleyebiliriz. Adam Entous ile Joe Parkinson’ın kaleme aldığı makalenin girişinde ABD Başkanı Barack Obama’nın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la Oval Ofis’te yaptığı görüşmede Türkiye’nin Suriye politikasından duyulan rahatsızlığın dile getirildiği iddia ediliyor ve bu politikanın mimarının da MİT ve Müsteşarı Hakan Fidan olduğu belirtiliyor. Aşağıdaki değerlendirmeler makalenin can alıcı kısımlarını oluşturuyor:

“Erdoğan'ın yanında ABD’nin rahatsızlığının odağındaki kişi, yani Türkiye’nin güçlü istihbarat şefi ve Suriye’de isyancılara kaynak sağlama ve Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirme çabalarının ardındaki itici güç Hakan Fidan oturuyordu. Arap Baharı ayaklanmalarının ardından, Ortadoğu’nun dışında pek tanınan bir isim olmayan Fidan, müttefik Türkiye’nin çıkarlarını zaman zaman ABD’nin çıkarlarının aksine yönelmesine neden olan bölgesel güvenlik stratejisinin en önemli mimarlarından biri olarak öne çıktı.

Geçmişte ABD’nin Türkiye ve Irak Büyükelçisi olarak görev yapan James Jeffrey, ‘Hakan Fidan yeni Ortadoğu’nun yüzü. Onunla işbirliği yapmalıyız çünkü işleri halledebiliyor. Ancak ABD’nin gözü kapalı dostu olduğunu da düşünmemeliyiz, çünkü değil’ dedi. Fidan, ayaklanmalar ve Amerika’nın bölgenin genelindeki kararsız tavrı nedeniyle doğan boşluğu doldurmaya çalışan üç istihbarat şefinden biri.”

Yukarıdaki cümleler -Suriye’de isyancılara kaynak sağlama iddiası dışında- genel olarak doğru. Makaleden bir başka alıntıyla devam edelim:

“Fidan’ın gücünü artırması, ABD’nin Türkiye üzerindeki etkisinde gözle görülür aşınmaya eşlik etti. Washington, NATO’nun en büyük ikinci ordusu olan Türk ordusuyla uzun bir süre samimi ilişkiler yürüttü. Ancak ABD’li eski ve hali hazırdaki yetkililere göre, Türkiye'nin generalleri bugün Arap Baharı’nı Türkiye’nin bölgedeki liderliğini genişletmeye odaklanmak için kullanan Erdoğan ile en yakın danışmanları Fidan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na boyun eğiyor.

Gittikçe artan rolü Washington’da telaşa, şüpheye ve kıskançlıkla karışık saygıya neden oldu. ABD’li yetkililer onu Erdoğan’ın Arap Baharı nedeniyle iki taraflı görüşmelerde masaya gelen bölgesel meselelerde (Mısır, Libya ve Suriye’nin geleceği gibi) güvenilir bir vekil olarak görüyor. Üst düzey ABD’li yetkililer, Fidan’ın üç yıl önce ABD ve İsrail tarafından toplanan hassas bir istihbaratı İran’a verip Türkiye’nin müttefiklerini rahatsız ettiği dönemde kaygıların arttığını ifade ediyor.”

Son cümle pek tanıdık. Çünkü daha önce İsrail istihbarat birimlerine yakın gazetelerde ve sitelerde yayınlandı. Hatta İsrailli yetkililer, birinci ağızdan bu iddiayı dile getirdiler. Türkiye’deki kimi MİT karşıtı kalemler de İsrail’in bu ‘milli kaygısı’nı neredeyse İsrail basınından daha ateşli biçimde dillendirdiler. Peki, Türkiye’den İran’a, ABD ve NATO’daki müttefikleri bir yana İsrail hakkında bile aleyhte bir bilgi, istihbarat gitti mi? Bu tür bir skandal yaşandı mı? Hayır, yaşanmadı. Aksine şimdi özellikle çözüm sürecinden sonra ve Suriye krizi de göz önüne alınırsa Türkiye ve İran’ın istihbari ilişkilerinin iyi gittiği söylenemez. Öyle ya, WSJ makalesinde bile Türk ve İran istihbaratlarının Suriye’de rakip konumda olduğunu belirten ifadeler var.

Makaleden alıntıyla devam edelim:

“İstihbarat şefinin (Hakan Fidan’ı kast ediyor elbette) konumuyla ilgili Türkiye’de kimsenin şüphesi yok. Muhafazakâr (Taraf, WSJ’ye göre muhafazakârmış bu arada, onu da öğrendik.) bir gazete için yazarlık yapan Türk istihbarat analisti Emre Uslu, Fidan’ın, ‘Türkiye’nin 2 numaralı adamı’ olduğunu söyledi: ‘Herhangi bir bakandan çok daha kuvvetli ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den çok daha kuvvetli.’

Buna rağmen Fidan hala ılımlı bir figür. Eski ve hali hazırdaki Türk yetkililer onu nazik ve gösterişsiz biri olarak tanımlıyor. Onunla sık sık görüşen ve gösterişçi Suudi istihbarat şefi Prens Bandar’la kıyaslayan ABD’li yetkililere göre Fidan görüşmelerde koyu renk takım elbiseler giyiyor ve sakin bir sesle konuşuyor. Bir yetkili, ‘Hiç Bandar gibi değil. Büyük puroları, süslü takım elbiseleri, koyu renk gözlükleri yok. Havalı değil’ dedi.

Fidan’ın yükselişinin dikkat çekici olmasının nedenlerinden biri de geçmişte Türk ordusunda astsubay olması. Bu sınıftaki askerler silahlı kuvvetlerde, iş dünyasında ya da hükümet kademelerinde önemli rollere genelde yükselmiyor.”

EMRE USLU ‘İNSİDER’ OLDU

İşin sınıfsal boyutu ve Fidan’ın gösterişten uzak bir bürokrat olması bir tarafa, güvenlik bürokrasisi kökenli bir Türk yazarın, dış basında yayınlanan ve Türkiye’nin güvenlik politikalarını hedef almasa da, sınırlandırmaya çalışan makale için referans olması o yazar açısından övünülecek bir şey değil. Hatta uzun bir süredir ‘sistematik saldırı’ düzeyinde MİT aleyhinde yayın yapan bu yazarın (Tabii ki Emre Uslu’yu kast ediyoruz), şu güne kadar hiç olmazsa dışarıda ‘insider’ (İçeriden bilgi sızdıran) pozisyonuna düşecek kadar ‘anti-Fidancılık’ yaptığına şahit olmamıştık. Demek ki Uslu, artık bundan bile çekinmiyor. Üstelik Fidan’ın, Cumhurbaşkanı Gül’den dahi güçlü olduğunu söyleyip, Gül’le, zamanında kendisinin keşfettiği bir bürokrat olan Fidan’ın arasını açmaya çalışıyor. Gül’le Erdoğan’ın arasını açmaya çalışanları biliyorduk da Gül ile Fidan’ın arasını açmaya çalışanı ilk kez görüyoruz.

Devam edelim: Makalede Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2012’de Fidan’la ilgili “O benim sır küpüm. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sır küpü” dediği de hatırlatılıyor. MİT Müsteşarı’nın devletin sır küpü olmasında, Başbakan’ın da bunu dile getirmesinde ve bürokratına sahip çıkmasında şaşılacak bir şey yok. Bu ülke, geçmişte siyasiler üzerindeki nüfuzunu kullanan gazetecilerin MİT Müsteşarı atanmasına vesile olduğunu bile gördü. Bırakın da bölgemiz kritik bir süreçten geçerken Başbakan, istihbarat teşkilatının başına atadığı bürokratına sahip çıksın. WSJ makalesinden son bir alıntı daha yapalım:

“2012’de Fidan, Türkiye’nin bir dönemler baskın konumdaki askeri istihbaratının kontrolünü ele alarak MİT’in iktidarını genişletmeye başladı. ABD ile yakın ilişkileri olan birçok üst düzey general, toplu bir dava sonucu hapse atıldı ve bu yıl Erdoğan hükümetini devirme planı yapmaktan hüküm giydi. Pentagon nezdinde hapis cezaları, ordunun Türk sistemi içindeki konumuna vurulan öldürücü darbe oldu.”

Ergenekon ve Balyoz süreçlerini memnuniyetle takip eden ABD’nin bir gazetesinde yer alan satırlara bakın. Şimdi de güya orduya sahip çıkıyormuş gibi yapıyorlar. Ayrıca Ergenekon ve Balyoz sanıklarını Hakan Fidan mı hapse attırdı? Hukuki süreçler, yargı ve yargıya yasalar gereği en çok bilgi sağlayan kurum olan Emniyet tarafından değil de MİT ve Fidan tarafından mı yürütüldü? Tabii ki hayır. Aksine Fidan’ın bizatihi kendisi de 7 Şubat 2012’de Kürt sorununun çözümüyle ilgili girişimlerin önüne geçmek için şüpheli sıfatıyla sorgulanmak, hatta hapse atılmak istendi. WSJ muhabirleri bunu bilmiyor değiller, biliyorlar. Ama bu gerçeği perdelemeleri bile zaman zaman MİT Müsteşarı’nın hakkını teslim eden satırlara yer vermiş olsalar da kalemi, ellerine pek de iyi niyetle almadıklarını gösteriyor. Uzun lafın kısası WSJ makalesi, küresel bir derin operasyonun parçası. Ve MİT de bunun farkında.

Kaynak ; sontv

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.