banner2
Öne Çıkanlar haber Urfa Eyyübiye Kaymakamı Oktay Kaya karbonmonoksit Balıklıgöl

Kan Davalarının sürmesinin nedenleri!..

Mardin Valiliği Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğünce yürütülen “Mardin’in Kanayan Yarası: Kan Davaları” adlı proje kapsamında bir panel düzenlendi. Yrd. Doç. Dr. Nurdan Atalay Güneş’in moderatör olduğu panelde Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesinde Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mazhar Bağlı, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdulkerim Ünalan, Artuklu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Sıtkı Karadeniz ve Harran Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim üyesi Yrd Doç. Dr. Mahmut Kaya birer tebliğ sundular.
 Panelin açılışında konuşan Mardin Vali Yardımcısı Ali İkram Tuna, kan davalarının hem günah, hem ayıp, hem de suç olarak tanımlanmasına rağmen halen varlığını devam ettirdiğine dikkat çekti. Açılış konuşmasının ardından panelde konuşan Prof. Dr. Mazhar Bağlı, kan davalarının genellikle akrabalar arasında yaşandığına dikkat çekerek şunları ifade etti; “Ben Urfalıyım. Zamanında benim babamın amcası kendi amcasının oğlunu öldürdü. Uzun yıllar kan davalı olduğumuz akrabalarımız yaşadığı köylerden geçemezdik. Örneğin Birecik ilçesine gitmek için normalde 20 kilometrelik bir yol varken, 35 kilometrelik bir yolu kat ederek gidiyorduk. Tüm bunları onlara görünmemek için yapıyorduk, yani can güvenliliğin dışında onlara görünmemek de kan davasının bir adabıydı. Tarlaya gittiğimizde annemin ne kadar tedirgin olduğunu ve biz dönene kadar uyumadığını bilirim. Tabi daha sonra barıştık. ”dedi.
 İkinci panelist olarak söz alan Prof. Dr. Abdülkerim Ünalan, İslam hukukunda bir insanı kasten öldürmenin cezasının kısas olduğunu ifade ederek, “Eğer kaza ile öldürürse 100 devedir. Yani Allah-u Teâlâ, insanı en güzel surette yaratmasının yanında değer de vermiştir. Kan davalarını önlemek için neler yapmak lazım onun üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor. Çünkü amaç kanın dökülmesini engellemektir.” diye konuştu.
 Artuklu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Sıtkı Karadeniz ise kan davalarının nedenleri hakkında bilgi vererek “Kan davalarının nedenleri literatürde şu şekilde geçmektedir. “Genel toplumsal yapıyla bütünleşmeme, ekilebilir toprak azlığı ve dolayısıyla sık arazi anlaşmazlığı, aile/aşiret şerefi, güçlü akraba bağları, devlet otoritesinin zayıflığı/pasifliği, silah taşıma adedi, telkin ve teşvik kültürü, dengbej kültürü, kız kaçırmadır. Kan davası, aşiret öğretisi içerisinde sürdürülmekte, öç alma davranışı bir prestij ve onur kaynağı olarak kabul edilmektedir. Günümüzde bu anlayışın artık değişmesi gerekmektedir.” dedi.
   Panelde konuşan Yrd. Doç. Dr. Mahmut KAYA ise Kan davalarının sürmesinde son iki asırda yaşanan medeniyet bunalımına atıfta bulunarak şunları söyledi; “Kan davaları, namus cinayetleri, çocuk gelinler, kız çocuklarının eğitimine önem verilmeyişi ve diğer birçok konu son birkaç asırda yaşanan toplumsal değişmeye bağlı çelişkilerdir. Örfi hukuk sistemi ile resmi hukuk sisteminin çatışmasının bir sonucu olarak görülen bu toplumsal olgular, geleneksel yapıdaki mekanizma ve aracı şahsiyetlerin değer kaybetmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Çünkü geçmişte kan davaları ve benzeri problemler için gerek Osmanlıda kadılar ve musalahay-i dem denilen komisyonlar, gerekse aşiret içerisinde arfe/arif denilen uzlaştırıcı kişiler bu davaların büyümesini önler kolektif bir meşruiyet içerisinde söz konusu davaları karara bağlarlardı. Kan davalarının halen çözülemeyişinin temelinde arfe/arif, ri sipi (ak sakallı) gibi toplum içinde arabulucu olarak ağırlığı olan kişilerin rollerinin işlevsiz kalması önemli bir etkendir. Günümüzde bu tür kurumların işlevi Urfa’da görülen bazı dernekler üzerinden sürdürülmektedir. Kan davalarının çözümü için bürokratik sınıfın davalar karşısında pasif ve tarafgir tutumlardan kaçınması gerekir. Su, mera ve toprak gibi kaynakların eşit ve adil bir biçimde kullanımı konusunda kamu otoritesi yöre önderlerini de işe katarak ihtilafları çözmeli, bölgede din adamları, kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşu öncülüğünde değerler eğitimi verilmeli insan hayatının her şeyden daha kıymetli olduğu fikri sürekli işlenmelidir. Bu geleneğin ortadan kalkması için üniversite, müftülük, medreseler, cemaat ve tarikatlar konuyu gündem haline getirmeli bu kötü uygulama ile mücadele etmelidir. Bölgede hatırlı sivil ve resmi kişilerden müteşekkil “barış veya uzlaşma heyetleri“ oluşturulmalı bunlara valiliklerce yasal bir statü kazandırılmalıdır. Heyette yer alacak uzman kişilerce konunun dini, sosyal, hukuki vd. boyutları değerlendirilip hızlı çözümler üretilmelidir. Örgün ve yaygın eğitim kurumları aracılığıyla ders ve kurslarda konuyla ilgili yeterli ve kaliteli zaman ayrılmalıdır.” Panel soru cevap bölümünün ardından sona erdi.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.