banner2

Eskiden bir hükümdar vardı. Kendisi için bir saray inşa etti ve çok güzel yaptı. Kendince hiç bir eksikliğini bırakmadı. Sonra insanlar için bir yemek hazırladı. Herkes geliyor, yemeğini yiyor ve çıkıp gidiyordu.
Saray hakkında insanların memnuniyetini ölçmek isteyen hükümdarın adamları yemek yiyip evine dönenlere, “Sarayda bir kusur buldunuz mu? Eğer bulduysanız, hükümdarımız sizi ödüllendirecektir” diyorlardı. Onlar da, “Hayır, çok mükemmel… Hiçbir kusuru yok” diyerek sarayı methedip gidiyorlardı.

Nihayet, herkes çıktıktan sonra bir adam yemek yiyip saraydan çıktı. Adam dalgındı ve tefekkür halinde hep önüne bakıyordu. Hükümdarın adamlarının halka sordukları soruyu duymuştu. Birden onun önüne de çıkıverdiler: “Beyefendi, yemek yiyip sarayımızı gezdiniz mi?” dediler. Adam, “Evet, sarayı gezdim; çok mükemmel olmuş” dedi. Hükümdarın adamları, “Peki, bir kusur buldunuz mu?” dediler.

Adam, “Ne yalan söyleyeyim. Mükemmel bir saray yapmışlar ama zatında çok büyük bir kusuru vardır” dedi. Hükümdarın adamları, “Nasıl bir kusur bu?” dediler. Dalgın adam, “Bu sarayın sahibi olan hükümdar fani olduğu için saray da zail ve gidicidir. En büyük kusuru da budur” dedi.

Adamlar bu dalgın adamın sözüne hayret ettiler ve durumu hemen hükümdara haber verdiler. O güne kadar hep gaflet içinde yaşamış olan hükümdar, kafasına bir balyoz vurulmuş gibi birden durakladı ve odasına çekildi. Sonra başını elleri arasına alıp düşünmeye başladı. Bir müddet sonra dışarı çıktı ve kendisini bekleyen kalabalığa şöyle dedi:

“Bu sarayımın kusurunu söyleyen adamı bana bulun, onu ona büyük bir ödül vereceğim. Gerçekten de doğru söylemiş. Benim fani oluşum ve bu sarayın fani oluşu en büyük kusur sayılır.”

 Bediüzzaman bu manaya işareten şöyle der: "Bu dünya ebedî kalmak için yaratılmış bir menzil değildir. Ancak Cenab-ı Hakk'ın ebedî ve sermedî olan 'Dâr-üs selâm' menziline davetlisi olan mahlûkatın içtimaları için bir han ve bir bekleme salonudur. (…) Burada görünen leziz şeyler, lezzet ve zevk için değildir. Çünkü visallerinin lezzeti, firaklarının elemine mukabil gelmez."

Hükümdar daha sonra o dalgın adamı çağırdı ve kendisine danışman yaptı. O günden itibaren de dünyanın keşmekeşliğine itibar etmeyip Allah’a ibadet etmeye başladı.ktı; yalnız ve dalgın bir adamdı. Hükümdarın adamları, “Sarayda bir kusur buldunuz mu?” dediler. Adam, “Evet, bu saray gidicidir. Çünkü sahibinin ölümüyle yıkılacaktır. En büyük kusur da budur.” dedi.
Bu durum hükümdara haber verildi. Hükümdar, “Doğru söyledi” dedi. Hükümdar, dünyanın fani olduğunu ilk defa bu kadar net fark etmiş ve gafletten ayılıp ibadete başlamıştı.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.