banner2


Bazen yazmak geçer içinden insanın, bir şeyler kağıda dökmek ister insan, duygu dolu kelimeler içten gelmediği zaman yazı yazmanın zorluğu kendini  anlatır.                                                                               

Duygu dolu çalışmama başlamadan önce okurlarıma selamlar olsun.


‘’BİR İNSANIN MAKAMI YÜKSEK OLABİLİR , ANCAK UNUTULMAMALI Kİ;BİR İNSAN MAKAMLA DEĞİL TAKVAYLA YÜKSELİR…     
                                  

Dünyaya baktığımızda insanlar her daim bir şeylere vabeste olmuştur. Kah makam,kah mal menal, kah nefsi emaresinin peşinde sürüklenip giderler. Bunlar bize fayda mı/zarar mı verir? gibi birtakım soruları da düşünmüyor değiliz aslında? İnsanlık olarak her zaman dünyada bir uğraş peşinde olmuşuzdur. Bu uğraşlarımız dünyada mutlu olmak, rahat içinde yaşama arzusu için gerekli görülmüştür. Esasında dünya adına bu uğraşların olması bir ihtiyaç olarak zuhur eder.                  

"Dünya ahretin tarlasıdır’’ diyen Üstad  Bediüzzaman Hazretlerinin vecizesi asıl olarak dünyanın işlevinin ne olduğunu anlatır. Biz dünyaya ağaç gibi köle olmaya değil de, ağaçtan daha fazla yeteneği olan bir varlık olarak gelişimizin hakkını hesabını vermeye geldik.Bu sözün mahiyetine bakacak olursak günümüz aydınlarının SECULARY (DÜNYEVİ) adı altında bir modern felsefe adı altında insanlara şan, şöhret, makam, mansıp sevgisi vs bu kavram adı altında insanlara uhrevi değil, dünya zevkleri insanların sempatisine kazandırıldı.           

       Anlattığımız vahamiyetlerden sonra akılları şu sorularda meşgul edebilir. Bunlar;

*Mal-menal dediniz, makam dediniz,şan- şöhret dediniz bunlar olmasa yaşam olmaz,çalışmakta ibadet değil mi gibi…

Bu soruya vereceğimiz cevap tabi ki  de insan yaşamak için bunlar da olmazsa olmazlardandır. Lakin bunlar yapılırken haramdan kaçınılmalı, Allah adına alınıp, Allah adına verilmeli şeklinde niyetlenirsek o zaman hususiyle bu soruya da cevap olmuş olacaktır.Böylece malın ve makamın lezzeti Allah adına alınıp, Allah adına verildiği zaman niyetlerimiz halis olacak bu durum beraberinde hem dünyanın hem de uhrevi hayat adına yaptıklarımızın karşılığını fazlasıyla alırız.

Tarihte büyük imparatorluk olan Osmanlı devleti, devletleşme sürecinde hayatına felsefe olarak şu sözü öncül kabul eder;

"Diyagram insan tipi değil,Hasebi insan olma anlayışını baz alır’’

Bu söz ile Osmanlı şunu hedefler; Maddiyatı düşünseler de dünya üzerine temel atsalar da bunun hesabını vereceklerini gözettiklerinden dolayı Osmanlı devleti, devletler muvazanesinde ki ihtişamını bu anlayışla zirveye taşımıştır.

Bugün ise sanki dünyada ebedi yaşayacakmış gibi bir görünüm sergileyen insanların ,kendinden öncekilerden bir ders  almayıp, hayata hala toz pembe bakmaları hoşnut bir vaka değildir. Böylece uhrevi hayatı unutmuş gibi bir halvete bürünmüşüz.

Sonuç olarak şunu ima etmek gerekirse "Dünyaya dünyevileşmek için değil, uhrevileşmek için gönderildik’’ sözüne binaen dünyada yaptıklarımızı rızai ilahi düsturu gözeterek yol aldığımızda yaptıklarımız daha anlam kazanacak, ebedi hayat için amel defterimize müsbet manada faydamıza olacaktır. Şunu da unutmamak gerekir ki mal, makam, şan-şöhret, dost gibi dünyayı insana hoşnut eden zevklerin kabir kapısına kadar son olduğunu hatırlatmak istedim. Sizce Hz. Eyüb’ün hayatı bizim için en güzel örnek değil midir?

Saygılarımla…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.